Anadolu Medeniyetler Müzesi ne zaman kurulduğunu merak ederek yaptığım araştırmada müzenin kurulmasında Atatürk’ün müzelere öğrencilik yıllarından itibaren ilgi duymasının etkisi olduğunu öğrendim.
Anadolu’ya neden uygarlığın beşiği dendiğini geçtiğimiz haftalarda ziyaret ettiğim Anadolu Medeniyetler Müzesinde bir kez daha anladım. En son ne zaman ziyaret ettiğimi hatırlayamadım ama bu kadar ara verdiğim için üzüldüm. Bu tarihi binada insanlığın en eski uygarlığından günümüze kadar geçen zamana tanıklık etmek insanı müthiş heyecanlandırıyor.
Yurtdışına yaptığımız turistik gezilerde önce gittiğimiz şehirdeki müzelere gideriz. Müzeye verilen öneme ziyaretçilerin yoğunluğun bakıp özeniriz. Anadolu Medeniyetler Müzesi de kendine özgü koleksiyonları ile dünyanın sayılı müzeleri arasında yerini almış bir müzedir. Avrupa Konseyi’ne bağlı Müze Forumu tarafından verilmekte olan Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’nü 1997 tarihinde İsviçre’nin Lozan kentinde 68 müze arasından birinci seçilerek almıştır. Türkiye’de bu ödülü kazanan şu an için tek müzedir.
Anadolu Medeniyetler Müzesi ne zaman kurulduğunu merak ederek yaptığım araştırmada müzenin kurulmasında Atatürk’ün müzelere öğrencilik yıllarından itibaren ilgi duymasının etkisi olduğunu öğrendim. Atatürk 1917 yılında Veliaht Vahdettin ile birlikte Almanya’ya yaptığı gezide, beş gün Berlin ‘de kalmış. Bu arada Potsdam Sarayı’nı ve Berlin müzelerini gezmiş. Bergama-Zeus tapınağının sergilendiği Pergamon Müzesi’nin onu ne kadar etkilediğini daha sonra Tahsin Öz’e anlatmış. Milli Mücadele’nin ölüm kalım savaşı verildiği yıllarda müzecilik alanında tabi ki pek fazla bir şey yapılamamış. Ankara’da ilk müze Kültür Müdürü Mübarek Galip Bey tarafından 1921 yılında kalenin Akkale olarak isimlendirilen burcunda kurulmuş. Bu müzenin yanı sıra Augustus Mabedi ile Roma Hamamında da eserler toplanmış. Atatürk’ün telkinleriyle merkezde bir Eti Müzesi kurma fikrinden hareket edilerek diğer bölgelerdeki Hitit eserleri de Ankara’ya gönderilmeye başlanınca geniş mekanlara sahip bir müze binası gerekli görülmüş. Mahmut Paşa Bedesteni ve Kurşunlu Hanın onarılarak müze binası olarak kullanılması önerilmiş. Bu fikir kabul edilerek 1938 yılından 1968’e kadar devam eden bir restorasyon çalışması başlatılmış. Bedestenin orta bölümünde yer alan kubbeli mekanın büyük bir kısmının onarımının 1940 yılında bitirilmesi ile eserler, Alman arkeolog H. G. Guterbock başkanlığındaki bir heyet tarafından yerleştirilmeye başlanmış. 1943 yılında binaların onarımı devam ederken orta bölüm ziyarete açılmış. İdari bina olarak kullanılan Kurşunlu Han’da araştırmacı odaları, kütüphane, konferans salonu, laboratuar ve iş atölyeleri yer almakta. Mahmut Paşa Bedesteni ise teşhir salonu olarak kullanılmaktadır. Halen teşhir salonlarının bazı bölümleri onarım ve düzenleme çalışmaları yapılmakta olduğu için orta salonda yapılan düzenlemelerle bazı eserler vitrinlerde ve açıkta ziyaret edilmekte. Girişte verilen kulaklıklarla eserler hakkında ayrıntılı bilgiler alınmaktadır. Ayrıca eserlerin yanında açıklayıcı bilgilerle nerede, hangi kazı çalışması ile bulunduğu öğrenilmekte. Bu yazıları okurken hem sevindim hemde üzüldüm. İnşaat çalışmaları için yapılan kazılarda tesadüfen bulunması acaba ne kadarı zarar gördü veya farkında olunmayan ne kazılar oldu diye düşünmeden edemedim. Her köşesinden tarih çıkan ülke.